• Böbrek Taşının Zararları Nelerdir?
• Böbrek Taşı Kimlerde Daha Sık Oluşur?
• Taşlar İdrar Yolunda Nerede Bulunur?
• Böbrek Taşı Nasıl Belirti Verir?
• Böbrek Taşı Tanısı Nasıl Konulur?
• Böbrek Taşı Nasıl Düşürülür?
• Böbrek ve üreter taşı neden oluşur?
• Kimler böbrek taşı açısından risk altındadır?
• Taş oluşumunu önlemek için ne yapmak lazım?
• Ameliyatsız ses dalgası ile taş tedavisi ( ESWL) her hasta için uygun mudur?
• Üreter taşlarının düşüp düşmeyeceğini nasıl öngörebiliriz?
• Kapalı( endoskopik) böbrek taşı tedavisi nedir?
İdrardaki kalsiyum, oksalat ve ürik asit gibi minerallerin kristalleşerek kümeleşmesiyle ve taş oluşumunu engelleyici maddelerin (sitrat, magnezyum) idrarda yoğunluklarının azalmasıyla taş oluşur.
Şiddetli kıvrandırıcı ağrı yapan böbrek taşları zamanında uygun tedavi yapılmadığı takdirde böbrek tıkanıklığı, böbrek fonksiyon kaybı ve böbrek yetmezliğine sebep olabilir. Hatta oluşan enfeksiyon kana karışarak diğer organların da fonksiyonlarının bozulmasına ve ağır enfeksiyonlara (ürosepsis) neden olabilir.
Hastalık farklı coğrafyalarda değişik sıklıkta görülürken ülkemizde görülme sıklığı %11’dir. Yani ülkemizde yaklaşık her 9 kişiden birinde taş hastalığı görülmektedir. Erkeklerde kadınlara göre 2-3 kat daha sık görülür. Özellikle 40-60 yaş arası sıktır.
Taş oluşumunda cinsiyet, genetik, çevresel faktörler ve diyet başlıca etkenlerdir.
Cinsiyet: Taş hastalığı erkeklerde sıktır. Buna sebep olarak testosteronun taşın kimyasal yapısında olan okzalat sentezini ve kristalizasyonunu artırdığı, aksine taş oluşumunu engelleyen sitratın atılımının kadınlarda östrojen tarafından uyarıldığı gösterilmiştir. Ancak son yıllarda beslenme alışkanlığının değişmesi nedeniyle bayanlarda da hastalık artmıştır.
Genetik: Özellikle ailesinde taş hastalığı olanlarda risk 2.5 kat artmıştır. Ayrıca genetik geçiş gösteren bazı hastalıklarda (örnek: renal tubuler asidoz, sistinüri, primer hiperokzalüri) da taş hastalığı görülmektedir.
Coğrafya: Doğu Avrupa, batı Asya ve orta doğuda daha sık, Afrika ve Amerika’da daha nadir görülmektedir. Bu coğrafi bölgelerde egemen olan iklim koşullarının da katkısı olduğu bilinmektedir. Yine sıvı kaybının fazla, alımının az olduğu ve hareketsiz mesleklerde de taş hastalığı sıklığı artmaktadır.
Metabolik faktörler: Obezite taş hastalığı riskini artırmaktadır. Buna duruma obeziteye eşlik eden düşük idrar pH’ının, idrarla okzalat, ürik asit, fosfor ve sistin atılımın artışının neden olduğu gösterilmiştir. Hipertansiyonun da eşlik ettiği metabolik sendrom da risk faktörlerinden sayılabilir. Bunlardan başka bazı hormonal hastalıklar (hiperparatiroidi), gut hastalığında, mide barsak hastalıkları (Crohn, malabsorbsiyonlar, enterik hiperokzalüri) jejuno-ileal bypass ve bariartrik cerrahi de risk faktörlerindendir.
Anatomik faktörler: Bazı doğumsal idrar yolları anomalileri (üreteropelvik bileşke darlığı, kalisiyel divertikül, üreter darlığı, atnalı böbrek, üreterosel, veziko-üreteral reflü) idrarın süzülmesine engel olarak veya enfeksiyona sebep olarak taş oluşumu için uygun zemin hazırlar.
Taşların büyük kısmı kalsiyum okzalat taşıdır. Ancak bunun dışında ürik asit, sistin, magnezyum-amonyum-fosfat ve diğer taş tipleri de vardır. Taşların kimyasal içeriği yapılan analiz sonucunda öğrenilir. Tekrarlayan taş hastalığı olanlarda taşın içeriğinin bilinmesi özellikle önemlidir. Taşların sertliğini içerdikleri kimyasallar belirler. Özellikle yoğun ve sert taşlar dışardan ses dalgası ile kırma işlemine dirençlidir.
Röntgen filminde görülüp görülmemesine göre de taşlar 2 gruba ayrılır. Röntgen filminde kolayca görülen taşlar kalsiyum içeren taşlardır ve radyo-opak taşlar adını alır. Diğer taşlar ile ya filmde belirsiz görünür (semi-opak) veya hiç görünmez (non-opak). Opak taşı olan hastaların takibinde röntgen filmi kullanılabilir.
Taşlar idrarın üretildiği yer olan böbrek içinde oluşur. Böbrekte üretilen idrar kanalcıklardan küçük odacıklara (kaliks) aktarılır. Bu odacıklardan da böbreğin pelvis denilen ana havuzcuğuna aktarılır. Böbrek içinde alt, orta ve üst kısımda kaliksler böbreğe dağınık haldedir. Taşlar da bu odacıklar içinde bir veya birçok odacık içinde olabilir. Hatta nadiren böbreğin bütün odacıklarını ve pelvisini dolduran geyik boynuzu şeklinde (staghorn) taşlar görülebilir.
Böbrekte oluşan küçük taş parçaları idrar kanalına (üreter) hareket edebilir. Üreter böbrek ile idrar kesesi (mesane) arasında idrarı taşına 25-30cm uzunluğunda ince bir boru şeklinde kanaldır. Bu kanala düşen taşlar kanalı tıkayıp (kısmi veya tamamen) ciddi şikayetlere sebep olabilir.
Üreterden düşen taşlar idrarımızın depolandığı organ olan idrar kesesine gelir. Mesane tepeden basık ovalimsi bir şekilde, idrarımızı hem depolayıp hem de kasılarak boşaltan bir organdır. Üst idrar yollarından gelen küçük boyuttaki taşlar rahatlıkla idrar kesesinden alt idrar yoluna (üretra) geçip oradan da vücudu terk eder.
Perkütan nefrolitotomi (PNL)
Anestezi altında sırt kısmında ciltten böbreğe uzanan bir tüp-yol oluşturularak bu yoldan böbrek içine endoskoplar (nefroskop) ile girilip taşların parçalanıp dışarı alındığı işlemdir. Özellikle diğer yöntemlerin başarısız olduğu büyük boyuttaki (2cm’den büyük) böbrek taşlarında en başarılı yöntemdir.
Bu yöntemler haricinde taş tedavisinde laparoskopik ve açık cerrahi yöntemler de uygulanabilmektedir. Açık cerrahi günümüzde neredeyse terk edilmiş olup diğer yöntemlerin başarısız olduğu sınırlı hasta grubunda tercih edilmektedir. Laparoskopik cerrahi ise açık cerrahiye alternatif bir yöntem olarak uygulanmaktadır.
En sık görülen belirtileri böğür-yan bölgemizde oluşan, periyodik artıp-azalan ağrı (renal kolik), idrarda yanma ve renk değişikliğidir. Ağrı künt, şiddetli, kıvrandırıcı, gelip geçen tarzdadır. Genellikle hastalar ağrıyı yaşadıkları en şiddetli ağrı olarak tarif ederler. Hatta bayanların yaşadığı doğum sancısına benzetilir.
Taşlar böbrekten idrar kanalına düştüğü zaman ağrı kasık bölgesinde olup, aşağıya doğru yayılabilir. Ağrı pozisyonla artıp azalmaz. Ağrıya bulantı, kusma, idrarda yanma ve renk değişikliği de eşlik edebilir. Beraberinde enfeksiyon da olursa ateş de olabilir. Böbrek tıkanıklığı iki taraflı olursa idrar çıkışında azalma görülür.
Hiçbir şikayeti olmayan taş hastalarına da nadir de olsa rastlanmaktadır.
Tanı koymak için biokimyasal ve radyolojik yöntemlerden faydalanırız.
Bunun için laboratuvara ve radyoloji bölümlerine hastaları yönlendiririz:
Yapılan testlerden ilki idrar tahlilidir. Taş hastalarının idrarlarında kan hücreleri, kristaller ve enfeksiyon varsa bakteriler görülür. Kan tahlili olarak böbrek fonksiyon testleri (kreatinin, üre, BUN) öncelikle yapılmalıdır. Enfeksiyon şüphesi varsa tam kan sayımı ve enfeksiyon belirteçleri yapılmalıdır.
Taş hastalığının kesin tanısı yapılan radyolojik yöntemlerle yapılır.
Ultrason: İlk tercih edilen yöntemdir. Radyasyon kullanılmaması en önemli avantajıdır. Çocuklarda ve gebe hastalarda ilk tercih edilen yöntemdir.
Röntgen: Taşların yaklaşık %70’i kalsiyum içerdiği için röntgen (direkt üriner sistem grafisi) ile görüntülenebilir. X ışını ile görüntülenebilen taşlara opak (Ca-fosfat, Ca-oxalat) , görüntülenemeyenlere ise radiolusen veya non-opak taşlar (ürik asit, amonyum ürat, ksantin, ilaçlara bağlı taşlar) denir. Bazı taşlar ise net bir şekilde görüntülenemeyip ise semi-opak (magnezyum-amonyum-fasfat: strüvit, apatit ve sistin) adını alırlar.
Tomografi: Kullanıma girmesiyle günümüzde bilgisayarlı tomografi (BT) taş hastalarının teşhisinde en duyarlı (%99) yöntem olarak kabul edilmektedir. Taşın bulunduğu yer, boyutu ve sertliği (dansitesi), böbreğin karın içi organlar ile ilişkisi hakkında bilgi vermesi en büyük avantajlarıdır. Radyasyona maruziyet en büyük dezavantajı olmasına rağmen günümüzde düşük doz kul radyasyon yayan cihazların kullanımı ile bu endişe giderilmiştir.
Diğer: Böbrekte fonksiyon kaybı veya drenaj bozukluğuna yol açan yapısal bozukluk durumlarında nükleer yöntemlere (DMSA, DTPA, MAG3) başvurulabilir. X-ışını kullanan yöntemlerin sakıncalı olduğu gebe hastalarda manyetik rezonans görüntüleme (MRI) de tercih edilebilecek inceleme metodudur.
İdrarla birlikte böbrekten birçok mineral atılır. Bunların birkısmı üst üste çömelerek kristaller oluşturur. İdrarda görülen bu yapılara halk arasında kum dendiğinden, bu duruma da kum dökme denir. Bu tür kum dökme sorunu ile karşılaşılan hastalarımıza detaylı idrar analizi yapılması önerilir. Böylece altta yatan başka bir metabolik sorun olup olmadığı anlaşılır.
Eğer altta yatan bir metabolik sorun veya hastalık yoksa, bol sıvı tüketimi, tuzdan ve proteinden fakir bir diyet önerilir. Bu hastalarda üriner sistem ultrasonu ve gerekirse taş araştırması amacıyla bilgisayarlı tomografi çekilmesi yardımcı olabilir.
Taş oluşumunun tek bir nedeni yoktur. Birden fazl faktörün bir araya gelmesiyle oluşur. Ana nedeni idrar içerisinde bulunan kristallerin (kalsiyum, oksalat, ürik asit) yoğunlaşarak üstüste gelmemek birikmesi sonucu oluşur. Bunun nedeni kristallerin yoğunluğundaki artış olabileceği gibi, bu minerallerin bir araya gelmesini engelleyici mekanizmaların bozulması da olabilir. Ayrıca böbrek taşlarının cinsine göre nedenleri de değişebilir.
Kalsiyum taşları: Böbrek taşlarının çoğu kalsiyum içerir. Kalsiyum ve oksalatın birleşmesinden oluşur. Oksalat hem karaciğer tarafından üretilir hem de beslenme ile vücuda alınır. Bazı besinler oksalat açısından zengin içeriğe sahiptir (yeşil yapraklı sebzeler, kuruyemişler ve çukulata)
Diyet, yükse D vitamini alımı, barsak ameliyatları, ve bazı metabolik hastalıklar kalsiyum ve oksalatın idrardaki miktarını arttırarak taş oluşum riskini arttırır.
Daha az oranda görülen kalsiyum fosfat taşları ise metabolik problemi(renal tübüler asidoz gibi) olan hastalarda daha sık görülür. Ayrıca bazı migren ve epilepsi ilaçlarıyla da ilişkisi olduğu düşünülmektedir.
İdrar yolu enfeksiyonuna bağlı gelişen Struvit taşlarınızla büyüyen taşlardır. Oldukça büyük boyutlara ulaşabilir.
Yüksek protein içerikli beslenenlerde ve çok fazla sıvı kaybedenlerde( kronik diyare, malabsorbsiyon) ürik asit taşları görülebilir. Diyabet hastaları ve metabolik sendromlu olanlarda da ürik asit taşlarına rastlanır. Ayrıca bazı genetik faktörler de ürik asit taşlarının oluşum riskini arttırır.
Genetik bir hastalık olan sistinüride de sistin taşları ile karşılaşırız. Bu hastalarda böbrekler çok miktarda sistin aminoasidini atar ve buna bağlı taş oluşumu gözlenir.
Ailesinde böbrek taşı öyküsü olan kişiler idrar yollarında taş görülme açısından risk altındadır. Ayrıca daha önce taş öyküsü olan insanlarda hiç böbrek taşı sorunu ile karşılaşmayanlara göre daha yüksek risklidir.
Sıvı tüketiminin az olması, sıcak iklimlerde yaşamak ve sıcak çalışma ortamında yaşamak taş oluşumu açısından risk oluşturur.
Bazı diyetler: Yüksek protein, tuz ve şeker tüketimi taş oluşumu için risk oluşturur. Çok fazla tuz tüketmek idrarda atılan kalsiyum miktarını arttırır.
Aşırı kilo, geniş bel çevresi, kilo almak artış böbrek taşı riski ile ilişkilidir. Obezite ameliyatları sonrası, inflamatuvar bayrak hastalıkları ve kronik ishal de kalsiyum ve su emilimini etkileyerek taş oluşum riskini arttırır.
Vitamin C desteğinin aşırı alımı, laksatifler(müshil) kullanımı da taş oluşum riskini arttırır. Özellikle kış aylarında ve pandamı döneminde atrmış C vitamini kullanımına bağlı üriner sistem taş sıklığında artış görülmektedir.
İlk olarak yaşam biçimi değişiklikleri ile başlamalıyız. Yeterince sıvı alımı taş oluşumunu engellemek için oldukça önemlidir. Önerimiz böbrek taşı öyküsü olan hastaların günlük 2 litre idrar çıkarması için yeterli olan sıvıyı almalarıdır. Sıcak bir iklim veya ortamda çalışıyorsanız sıvı alımınızı arttırın. İdrar renginiz açık ve berrak ise yeterli sıvı tüketiyorsanız demektir.
Oksalat içeriği yüksek olan gıdaların tüketimini azaltın.
Tuz ve hayvansal protein tüketimini azaltmak böbrek taşı oluşumu için koryucu olacaktır.
Kalsiyum içeren yiyecek tüketmekten çekinmeyin. Kalsiyum günlük olarak vücudun ihtiyaç duyduğu bir mineraldir. Az tüketilmesi kemik erimesine yol açar.
Üreter böbrek ve mesane arasında idrarın taşınmasında rol oynayan ince bir borucuktur. Etrafı düz kas lifleri ile çevrilidir. Bu kasların kasılması ile peristaltizm denen ileri yönlü hareket ortaya çıkar ve idrarın mesaneye atılması sağlanır.
Üreter 3 kısımdan oluşur. Böbreğe yakın olan kısmına üst üreter(proksimal), sonraki kısmına orta üreter, ve mesane tarafına da alt (distal) üreter adı verilir. Üreter içinde oluşan veya böbrekten üreterek düşen taşlara üreter taşı denir. Bu taşların bir kısmı kendiliğinden düşerken, bir kasımı için müdahaleye gerek vardır.
Uzun süre üretende kalarak böbrek çıkışını tıkayan taşlar böbrek fonksiyonlarını bozarak, böbrek yetmezliğine neden olabilir. Bu nedenle üreter taşları ihmale gelmez. Düşene veya tedavi ile temizlenene kadar takibi yapılmalıdır.
Taşın boyutu 5 mm’den fazlaysa, taş 3 haftadan uzun süredir aynı noktada duruyorsa, verilen tedavi ve önerilere rağmen yer değiştirmiyorsa, böbrekte şişme (hidronefroz) yaptıysa mutlaka tedavi edilmelidir.
Fleksibl kelime anlamı esnek demektir. Bu alet ucundaki kontrol edilebilir mekanizma sayesinde böbrek içerisinde 270-360 derece dönebilme kabiliyeti sahip oldukça ince yapıdaki esnek bir endoskoptur. İçerisinden ince lazer probları geçer ve böbrek içerisindeki taşları kırabilir. Taşın kırılan parçalarından örnek almak için basket kateter ile birlikte kullanılabilir. Bu alet sayesinde böbrek içinde veya üretende kanser şüphesi olan dokulardan biyopsi alma şansı da vardır.
Böbrek taşları farklı boyutta ve yerleşimde olabilir. Taşın boyutunun büyüklüğü sadece endoskopik tedavilerle temizlenebilme şansını azaltır. Bu durumda minimal (1 cm) kesilerle böbreğe direk giriş yapılarak daha güçlü endoskoplar ile taşlar kısa sürede kırılarak vücut dışına alınabilir. Bu tedaviye Peruktan (ciltten girilerek) nefrolitotomi (böbrek taşı kırma) denir. Bu yöntemin avantajları büyük taşları kısa sürede temizlenmesi, böbreğin her noktasındaki taşın tamamen temizlenebilmesi ve ayrıca kırılan taşların vücut dışına işlem sırasında çıkarılarak, taş düşürme veya dökme sırasında oluşabilecek sorunların ortadan kalkmasıdır. Dezavantajı ise böbrek çok kanlanan bir organ olduğundan işlem sırasında kanama olabilir ve buna bağlı kan transfüzyonu veya embolizasyona ihtiyaç duyulmasıdır (%2-15).
Günümüzde gelişen endoskopik tedavi yöntemleri sayesinde böbrek taşlarında açık cerrahiye olan ihtiyaç oldukça azalmıştır (%1). Açık cerrahinin uzun yatış süresi, yüksek komplikasyon oranları nedeniyle seçilmiş vakalar dışında uygulanması terk edilmiştir.
Uyarı: Bu makale, bilgilendirme amaçlıdır ve herhangi bir tıbbi tavsiye niteliğinde değildir. Bir tıbbi sorunuz varsa, lütfen doktorunuza danışınız.
İçerik Güncelleme Tarihi: 01.03.2022